Kuru Otlar Üstüne

“Umut etmekten yorulmuş” olma halinin altını çizerken insanın karanlık yönlerini ve çelişkilerini derinlemesine ele alan, etkileyici görselliği, oyunculukları ve diyaloglarıyla dikkat çeken bir Nuri Bilge Ceylan sineması örneği


Not: Yazı filmle ilgili spoiler (sürprizbozan) içermektedir.

Kuru Otlar Üstüne, 2018’de ilk gösterimini 71. Cannes Film Festivali’nde yapmış olan Ahlat Ağacı’ndan tam 5 yıl sonra Nuri Bilge Ceylan’ın beyazperdeye dönüşünü müjdeleyen film. 197 dakikalık uzunluğuyla yönetmenin en uzun filmi olan Kuru Otlar Üstüne, 76. Cannes Film Festivali’nde Merve Dizdar’a “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü getirmişti.

Film, Erzurum’un ücra bir beldesinde zorunlu hizmetini yapan resim öğretmeni Samet’i (Deniz Celiloğlu) merkezine alıyor. Yeni tanıştığı ve ilçede başka bir okulda kendisi gibi öğretmenlik yapan Nuray (Merve Dizdar) ile öğrencisi Sevim (Ece Bağcı) vasıtasıyla Samet’in hayatında ve duygu dünyasında birtakım kırılmalar yaşanacaktır.

Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, Cannes Film Festivali’nde filmin ilk gösterimi sonrasındaki basın toplantısında şu cümleleri söylemişti: “Mutluluğun başka yerde olduğu avuntusu çoğumuz için geçerlidir. Yani hayatımızdan memnun değilsek, nerede olursak olalım başka yerde mutlu olabileceğimiz avuntusu bize iyi gelir.” Tam da bu noktadan hareketle zorunlu hizmetinin dördüncü yılında olan Samet, bir an önce zorunlu hizmetini bitirip İstanbul’a gitmenin hayalini kurar.

Yönetmenin Ahlat Ağacı filmindeki örgünün Sinan karakterinin hayatına değen kişiler ve onlarla kurduğu diyaloglar üzerinden ilerlemesi gibi Kuru Otlar Üstüne’de de Samet karakterinin aynı okulda birlikte öğretmenlik yaptığı ve ev arkadaşı da olan Kenan (Musab Ekici), başka bir okulda İngilizce öğretmenliği yapan Nuray ve tüm öğrencilerinden çok daha farklı bir ilişkisi olduğu her halinden belli olan Sevim (Ece Bağcı) ile olan diyalogları ve çatışmaları üzerinden karakterin duygu dünyasına ilişkin fazlaca fikir ediniriz. Samet karakterini, yönetmenin kendi sinemasını baz alırsak Ahlat Ağacı’nda öğretmenlik okumuş ve askere gitmiş Sinan’ın doğu görevine atanmış bir sonraki versiyonu ve Uzak’ta İstanbul’a ideallerini gerçekleştirmek için gitmiş ancak gerçekleştirememiş olan Mahmut’un bir önceki versiyonu olarak da yorumlayabiliriz.

Samet, artık sıkılmış ve mecburi hizmetinin kalan süresini bir şekilde geçirmek çabasındadır. Kendisinin aksine yaydığı yaşam enerjisi ve ümitvar olma haliyle dikkat çeken öğrencisi Sevim’e bir hediye alır. Derste hep ona söz vermesi ise başka öğrencilerin dikkatini çekmekte, öğrenciler bunu dile getirdiğinde de sinirlenmektedir. Sınıfta gerçekleşen rutin bir arama sonrasında Sevim’in çantasında bir aşk mektubu bulunur. Sevim’in bu mektubu kime yazdığını bilmeyiz. Samet bu mektubu bir şekilde alır ve okur, yani özel hayatın gizliliğini ihlal etmiştir. Sevim, Samet’in mektubu alıp okuduğunu bilmesine rağmen Samet bunu inkâr eder. Sevim’e mektubu attığını ve kendisini üzmemesi gerektiğini söyler. Böylece Samet ile Sevim arasında Samet’in öngöremeyeceği dramatik bir kırılma yaşanmıştır.

Kısa bir süre sonra Kenan ve Samet, öğrencilerle “sınırı aşan bir temas kurmaları” sebebiyle şikâyet edildiklerini öğrenirler. Böyle bir şeyi yapmalarının mümkün olamayacağını hiddetli bir şekilde dile getirirken bir an önce bu şikâyeti kimin ya da kimlerin yaptığını öğrenmenin peşine düşerler. Olayı öğrendikten sonra ilk dersine giren Samet, sınıftaki gürültünün de etkisiyle öğrencileri azarlar ve aşağılamaya başlar. Yönetmenin hep belli bir mesafeden gösterdiği Samet’in yüzünü ilk defa bu denli yakın planda gösterdiği sahne, filmin ve Samet karakterinin kırılma noktalarından birisidir adeta. Samet içindeki karanlığı dışa vurmaya başlamıştır.

Filmin yönetmenin filmografisinde nasıl bir noktada konumlandığına gelirsek, Kuru Otlar Üstüne’nin Nuri Bilge Ceylan’ın daha çok imge ve görsellerin yoğun olduğu ilk dönem sineması ile Bir Zamanlar Anadolu’da ile başlayan ve diyalogların daha ön plana çıktığı son dönem sinemasının bir bileşimini içerdiği pekâlâ söylenebilir.

Bu sırada Samet, ilçede bir arkadaşı vasıtasıyla başka bir okulda öğretmenlik yapan Nuray ile tanışır. İlk etapta Nuray’ı hiçbir şekilde arzulamayan Samet, mecburi hizmeti biter bitmez gideceği için ona ilgi göstermediğini söyler. Kenan’a isterse onu Nuray ile tanıştırabileceğini dahi söyler ve tanıştırır. Nuray, Kenan’ın yüz ifadesinde anlam bulduğunu söyleyip ona daha farklı bir gözle bakmaya başlayınca, Kenan da ona karşı boş olmayınca yani arzulayınca, Samet’in haset ve kıskançlık dolu bakışlarıyla anlarız ki Samet-Nuray-Kenan üçgeninde film boyu devam edecek bir tansiyon oluşur. Arzulanan arzulanmaya başlamıştır. Samet’in Nuray ile Kenan’ı ilçede birlikte görmesi üzerine kıskançlık seviyesi iyice artar. Nuray, Samet ile Kenan’ı yemeğe birlikte çağırmasına rağmen Samet bu daveti Kenan’a söylemez. Nuray’a da Samet’in gelemeyişiyle ilgili yalan söyler.

Filmin en diyalog yoğun ve belki de karakterler arası çatışmanın doruklara ulaştığı sahne tam da burada başlar. Yemek sonrasında birbirlerini daha iyi tanıma amaçlı bir sohbete başlarlar, ancak bu sohbet giderek sosyopolitik bir tartışmaya doğru evrilir. Samet resim öğretmeniyken tembellikten dolayı artık resim çizmediğini ve fotoğraf çektiğini dile getirir. Buna karşın Nuray, İngilizce öğretmeni olmasına rağmen kendisinin amatörce olarak tanımladığı usta işi resimler çizmektedir. Yönetmen burada iki karakter arasındaki zıtlığı son derece yalın bir şekilde ortaya koymuştur. Samet aslında geçirdiği mecburi hizmet süresinin ve çevresinin de etkisiyle hayal kurmayı bile bırakmıştır. Sınıfta bir öğrencisi “deniz çizelim” dediğinde bile “siz deniz mi gördünüz, nasıl çizeceksiniz?” diyerek hayal dünyasının darlığını ortaya koyar. Nuray ise onun tam karşısında bir yerde konumlanmaktadır. Samet ve Nuray arasındaki diyalog ilerledikçe sahnenin temposu ve tansiyonu da artar. Nuray, Samet’i eylemsizlikle ve pasiflikle itham ederken; Samet ise ne gibi bir katkısının ya da faydasının olduğunu sorgulayarak Nuray’ı itham eder. Nuray örgütlü mücadeleye inanmış, ideolojisine son derece bağlı ve bu uğurda bombalı bir saldırıda bacağını kaybetmiş bir karakterken; Samet son derece bireysel, bağımsız, şimdiye kadar kendini ideolojik anlamda tanımlama ihtiyacı bile duymadığını itiraf eden bir karakterdir. Özgürlük yanlısı olduğunu söylemekte ama özgürlüğün kendisi için tam olarak ne ifade ettiğini de açıklayamayan bir karakterdir aynı zamanda Samet. Bu sahne yönetmenin filmografisindeki Bir Zamanlar Anadolu’da’daki Savcı Nusret-Doktor Cemal sahnesi, Kış Uykusu’ndaki Aydın-Necla ve Aydın-Nihal sahneleri, Ahlat Ağacı’ndaki Sinan-Yazar Süleyman sahnesi gibi diyalogların yoğun olduğu imza sahnelere eklemlenebilecek güçlü bir sahnedir.

Okulda beden eğitimi öğretmeni olan Tolga (Erdem Şenocak), Samet ve Kenan’a kendilerini şikâyet eden öğrencilerden birisinin Sevim olduğunu söyler. Kendisinin öğrencileri aşağıladığına ilişkin başka bir şikâyet olduğunu da okul müdüründen öğrenen Samet iyice küplere biner ve Sevim’i sınıftan dışarı atıp cezalandırır. Filmin başında belki de yüzünü güldüren ve yaşam enerjisini hissettiği tek kişiyken şimdi belki de en çok nefret duyduğu kişi Sevim olmuştur. Tüm bu yaşanan süreçte bir kez bile şapkasını önüne koymamış, özeleştiri yapmaksızın hep karşı tarafı suçlarken Sevim’in bir çocuk olduğu unutmuş ve bambaşka bir noktaya savrulmuştur Samet.

Özellikle Samet ve Nuray’ın yemek sonrasında tartıştıkları sahnede Celiloğlu ve Dizdar’ın birbirlerinin oyunculuklarını nasıl yükselttiklerine şahit olmak apayrı bir deneyim.

Filmin yönetmenin filmografisinde nasıl bir noktada konumlandığına gelirsek, Kuru Otlar Üstüne’nin Nuri Bilge Ceylan’ın daha çok imge ve görsellerin yoğun olduğu ilk dönem sineması ile Bir Zamanlar Anadolu’da ile başlayan ve diyalogların daha ön plana çıktığı son dönem sinemasının bir bileşimini içerdiği pekâlâ söylenebilir. Karakterler özelindeyse Samet karakterinin Uzak’taki Mahmut, İklimler’deki İsa, Bir Zamanlar Anadolu’da‘daki Doktor Cemal, Kış Uykusu’ndaki Aydın ve Ahlat Ağacı’ndaki Sinan’dan birtakım özellikler barındırdığı ancak aynı zamanda Nuri Bilge Ceylan sinemasındaki en kötücül ve karanlık karakter olduğu söylenebilir. Filmde karakterin kötücüllüğü ve karanlığı, başka karakterlerle dramatik anlamda çarpıştıkça açığa çıkıyor. Özellikle Nuray ve Sevim, olmaktan korktuğu bir kişiye dönüşmüş olan Samet’e adeta birer ayna tutuyor ve böylece Samet’in iç dünyası tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Nuray ile tartıştığı sahnede hayata olan bakışı, inancı, ideolojisi, bir şeylere aidiyet duyup duymamak vb. üzerine ne düşündüğü hakkında bilgi ve fikir sahibi olurken, Sevim ile olan ilişkisi üzerinden Samet’in ne denli savrulabildiğini görürüz. Nuray ise, daha önce Nuri Bilge Ceylan sinemasında pek eşi benzerine rastlamadığımız türden bir karakter. Nuray için yönetmenin filmografisindeki en derinlikli yazılmış ve filmin örgüsü dâhilinde önemi hiç azımsanamayacak bir kadın karakter denebilir. Sevim ise neşesi ve hayata sıkı sıkı tutunmasıyla ön plana çıkan ve konuştuğu İstanbul Türkçesi ile sanki oranın tüm sıkıcılığına karşı Samet tarafından kondurulmuş hayali bir karakter. Nuray’a “kimseye ya da bir şeylere aidiyet veya bağlılık” hissedemediğini söyleyen Samet’in bir bakıma bağlandığı tek kişi Sevim. Bu karakterler epey derinlikli yazılmış ve her birisinin kendine ait bir hayat yolculuğu var. Kuru Otlar Üstüne aslında Nuray, Sevim veya Kenan gibi karakterlerin her birisinin merkezinde bulunduğu farklı filmler kurgulanabilecek kadar zengin bir yapıya sahip. 

Yönetmenin önceki filmlerinden farklı ve yeni şeyler denediği görülmekte ve filmin birtakım biçimsel farklılıklar barındırdığının altını çizmek gerekir. Örneğin, aslında bir resim öğretmeni olan, fakat belki de hayal etmeyi bıraktığı için resim çizmeyi de bırakan Samet’in çektiği fotoğrafları görürüz. Bazı fotoğrafları çekilmiş halde durağan bir şekilde görürken, fotoğrafları çekilen bazı kişilerin de poz verdiği anları hareketli bir şekilde görürüz. Filmin farklı anlarında Samet’in objektifinden gördüğümüz bu fotoğraflar aslında filmin yönetmeni Nuri Bilge Ceylan ve senaristlerinden Ebru Ceylan’ın çekmiş olduğu fotoğraflardır. Filmin en diyalog yoğun sahnesi olan Samet ile Nuray’ın yemek masasında tartıştığı sahnenin hemen akabinde aralarındaki ilişki bambaşka bir faza geçmeden önce Samet’in bir kapıyı açması ve evden film setine geçmesi de yönetmenin başka bir denemesidir. Nuri Bilge Ceylan‘ın önemli bir risk aldığı bu sahne, seyirci açısından hayli beklenmedik ve ilginç bir sahnedir. Yönetmen aslında burada Brechtyen biçimde yabancılaştırma etkisi kurarak dördüncü duvarı kaldırır. Bir bakıma Samet’in tüm duygu dünyasını, bir bakıma karanlığını deşifre ettikten hemen sonra izleyicinin onunla özdeşleşme kurmasını engeller. Yine özellikle bazı sahnelerde kamera bir karakterden başka bir karaktere geçerken son dönemde özellikle Damien Chazelle sinemasında gördüğümüz ani pan hareketlerini yapmaktan çekinmemiş yönetmen.

Nuri Bilge Ceylan’ın oyuncu yönetimine ne kadar çok önem verdiği ve bu konuda titizlik gösterdiği herkes tarafından bilinir. Kuru Otlar Üstüne’deki oyuncu seçimlerinin ve oyunculukların da çok iyi olduğunu söylememek elde değil. Deniz Celiloğlu, yönetmenin kendi sinemasının bugüne kadarki en karanlık karakteri olan Samet’e tüm gerçekçiliğiyle hayat vermiş ve ödüllük bir performans sergilemiş. Merve Dizdar, yine yönetmenin filmografisindeki en derinlikli yazılmış kadın karakteri olan Nuray rolünde Cannes Film Festivali’nden almış olduğu ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünün hakkını veren bir oyunculuk performansı ortaya koymuş. Özellikle Samet ve Nuray’ın yemek sonrasında tartıştıkları sahnede Celiloğlu ve Dizdar’ın birbirlerinin oyunculuklarını nasıl yükselttiklerine şahit olmak apayrı bir deneyim. Musab Ekici, Kenan’ı tüm doğallığıyla canlandırırken; Ece Bağcı, Sevim rolünde bulunduğu her sahnede yıldızlaşarak büyük bir keşif olduğunu gözler önüne seriyor. Aslen yönetmenliğiyle tanıdığımız Yüksel Aksu, Veteriner Vahit rolünde hayli iyi bir oyunculuk performansı ortaya koyarken; özellikle son dönemde yönetmen sineması diye tabir edebileceğimiz filmlerdeki oyunculuğuyla ön plana çıkan Erdem Şenocak, her zamanki gibi üstüne düşeni yapmış.

Nuri Bilge Ceylan’ın hem bütün filmlerinden ve ana karakterlerinden izler bulunabilecek hem de hepsinden ayrışan yönleri olan, yönetmenin özellikle biçimsel açıdan yeni şeyler denemekten çekinmediği, güçlü görselliği, oyunculukları ve diyaloglarıyla pürdikkat izlenen bir film Kuru Otlar Üstüne.

Kuru Otlar Üstüne, yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın uzunca bir süreden sonra Gökhan Tiryaki’den farklı görüntü yönetmenleriyle çalıştığı ilk film. Görüntü yönetmenliği koltuğunda Cevahir ŞahinKürşat Üresin ikilisi oturmakta. Bazı karakterleri doğrudan, bazı karakterleri de aynadan gördüğümüz sahneler, filmin açılış sahnesinden final sahnesine kadar karlı kış sahneleri, filmin finalinde gördüğümüz filme adını da veren “kuru otların” hâkim olduğu sahneler, Alman romantizminin önemli temsilcilerinden birisi olan ressam Caspar David Friedrich’in yapmış olduğu Bulutların Üzerinde Yolculuk isimli yağlı boya tablosunun adeta bir reprodüksiyonu olarak Samet’i gördüğümüz sahne, karakterlere odaklanan tek plan sahneler, gece arabayla Kenan ve Samet’in Nuray’ı eve bıraktıkları ve usul usul yağan karın araba üzerindeki yansımasını gördüğümüz sahne, görüntü yönetmenlerinin yönetmen Nuri Bilge Ceylan ile ne denli bir uyum yakaladıklarını gözler önüne seren sahnelerden bazıları.

Film mecburi hizmeti biten ve başka bir yerde öğretmenlik yapmaya devam edecek olan Samet’in Sevim’e yazmış olduğu mektubu okuduğu final sekansı tercihiyle farklı bir kapı aralarken, kafamızda şu soru işaretleri canlanır: Samet gittiği yerde aradığı huzuru ve mutluluğu bulacak mıdır? Yoksa içindeki karanlık nedeniyle huzursuz ve (u)mutsuz olmanın yolunu yine bir şekilde bulacak mıdır?

Nuri Bilge Ceylan’ın hem bütün filmlerinden ve ana karakterlerinden izler bulunabilecek hem de hepsinden ayrışan yönleri olan, yönetmenin özellikle biçimsel açıdan yeni şeyler denemekten çekinmediği, güçlü görselliği, oyunculukları ve diyaloglarıyla pürdikkat izlenen bir film Kuru Otlar Üstüne. “Umut etmekten yorulmuş” olma halinin altını çizerken insanın karanlık taraflarını ve yaşadığı çelişkileri hayli derin ve çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren bir film. Belki de Nuray’ın dediği gibi “dünyada güzel olan her şey daha insana ulaşamadan insanın kendi ördüğü ağlara takılıp kalıyor.”