, ,

Kızıl Gökyüzü

İnsanın içsel çatışmalarını ve aşkın karmaşıklığını sorgulayan bir Petzold filmi


Alman yönetmen Christian Petzold’un yazıp yönettiği, 73. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde gösterime çıkan ve festivalde Gümüş Ayı-Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülen 2023 yapımı Kızıl Gökyüzü, içine dönmüş ve dışarısıyla ilişkisi olmayanların hikâyesine odaklanan bir film.

Film, Kuzey Almanya’nın Baltık kıyısında, iki arkadaş Leon (Thomas Schubert) ve Felix’in (Langston Uibel) yazlık bir evde kalmaya başlamalarıyla değişen hayatlarını anlatıyor. Leon son yazdığı kitabın düzeltmelerini yapmaya çalışırken, Felix fotoğraf karelerinden oluşan bir portfolyo hazırlamaya çalışıyor.

Felix, Eric Rohmer sinemasından aşina olduğumuz tarzda yaz mevsiminin atmosferine kapılarak sanatsal çabalarını bir kenara bırakıp mevsimin sonsuz olanaklarına kendini kaptırırken, Leon ise bir paket sigara ile köşesine çekilip epey verimsiz bir zaman geçirmeye hazırlanıyor. Bu arada evde birlikte kaldıkları neşeli ve özgür ruhlu genç bir kadın olan Nadja (Paula Beer) ile tanışmaları, başında hiç farkında olmasalar da hayatlarını epey değiştiriyor. Nadja tarafından Leon’a yöneltilen “Etrafında olup biten herhangi bir şeyi görüyor musun?” sorusu, filmin ana temasını oluşturuyor.

Yönetmenin peyderpey gösterdiği üzere bir yangın gelmektedir ve bu gidişle karakterleri kuşatacaktır. Bu durum karakterleri önce psikolojik ve duygusal sonra da fiziksel olarak etkileyecek bir boyuta ulaşacaktır. Petzold, bir orman yangınıyla kuşatılmış karakterlerin dünyasını keşfederken, kişisel uğraşları ötesinde daha büyük bir dünyayla karşılaşmalarını sağlıyor. Bu durum, savaş sonrası gittikçe apolitikleşen ve bireyselleşen jenerasyonlara, pastoral bir aşk hikayesi aracılığıyla empati ve toplumsal bilincin önemini hatırlatıyor.

Film, ilk bakıştaki hafif görüntüsünün aksine, ölümlülük, yaratıcı süreç ve ufukta beliren orman yangınları gibi güncel problemlere değinmekten çekinmiyor. Ancak, Leon, dünyayı kendi incinmiş egosunun prizmasından gördüğü için etrafındaki duygusal değişimleri ve sosyal dinamikleri neredeyse hiç göremiyor. İronik olarak, film boyunca diğer karakterleri, özellikle de Nadja’yı, gizlice ve sakarca bir şekilde izlese de, etrafında olan biteni neredeyse hiç algılamıyor.

Filmde Leon, kendini zindanından kurtarmak için sevgi dolu bir anahtar ararken, Petzold mizahı gerçek bir silah olarak kullanıyor. Leon’un arkadaşları ve seyirci önünde yaşadığı küçük düşüşlerde yönetmenin basit ama etkili mizahi dokunuşları önemli bir yer tutuyor. Entelektüel bir savaş alanı olarak gördüğü her şeyi, kırılganlıklarını gizlemek amacıyla alay malzemesi olarak kullanan Leon, yumuşak noktasından vurularak adeta nakavt ediliyor.

Petzold, son filmiyle modern insanın yaşamakta olduğu yalnızlık, melankoli, içe dönüş ve çevresine yabancılaşma gibi temaları işlemeye devam ediyor.

Petzold, son filmiyle modern insanın yaşamakta olduğu yalnızlık, melankoli, içe dönüş ve çevresine yabancılaşma gibi temaları işlemeye devam ediyor. Filmde karakterleri soğuk bir dille analiz etmek yerine, insani ve duygusal yönlerden yaklaşarak bu temaları ele alıyor. Film, aşkı, insan olma paydasında karakterlerin bir araya geldiği bir sığınak olarak sunuyor.

Kızıl Gökyüzü, insanlar arasındaki duyguları, kararsızlıkları ve yargıları çok iyi bir şekilde aktarıyor. Narsisizm ve depresyon, kıskançlık ve haset, karamsarlık ve ilgisizlik gibi duygusal dinamikler, sanat ve yaratım süreçleri, arzular, aşkın yanı sıra ölüm üzerine de derin bir bakış açısı sunuyor. Bu çeşitli temalar, karakterlerin iç dünyalarını ve etraflarındaki karmaşık ilişkileri derinlemesine gözler önüne seriyor, izleyiciyi hem düşündürüyor hem de duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.