, ,

Yağmurdan Önce

Değişen zaman ve mekanlar arasında sıkışmış insanların çatışma ve içsel mücadelesini yansıtan etkileyici bir Balkan dramı


1994 yapımı Yağmurdan Önce (İngilizce adıyla Before the Rain, Makedonca adıyla Pred Doždot), yönetmen Milcho Manchevski’nin senaryosunu yazıp yönettiği ilk filmdir. Makedonya-İngiltere-Fransa ortak yapımı olan film, dramatik bir savaş filmi olarak tanımlanabilir. Film, 1995 yılında Oscar ödüllerinde Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday olurken, Venedik Film Festivali’nden ise Altın Aslan ve FIPRESCI gibi 5 ödülle dönmeyi başarmıştır.

Yağmurdan Önce, odak noktasında Makedonya’nın bulunduğu ve Balkanlar’da yaşanan iç savaşlar ve bir süredir etnik ayrışmayla çalkalanan bir döneme dair sosyopolitik bir gözlem yapma imkânı sunar. Film, Ortodoks Makedonlar ile Arnavut Müslüman azınlık arasındaki etnik çatışmaları temel alarak, döneminin ötesinde yenilikçi bir kurguyu benimser.

Yönetmen, filmi üç ayrı bolüme ayırmıştır: “Kelimeler”, “Yüzler” ve “Fotoğraflar”. Trajik aşk hikâyelerinin anlatıldığı üç bolümden ilki Makedonya’da bir Ortodoks manastırında, ikincisi Londra’da ve üçüncüsü yine Makedonya’da geçer ve sonuncu bölüm ilk iki bolüme bağlanır.

Filmin ilk bölümü olan “Kelimeler”, Makedonya’da bir dağ manastırında yaşayan genç Ortodoks keşiş Kiril’in (Grégoire Colin) hikâyesiyle açılır. Dini inancına uygun olarak, ‘sessizlik yemini’ etmiştir ve günlerini hiç konuşmadan geçirmektedir. Melankolik ve içine kapanık bir yapıya sahip bir karakteri vardır ve kendisi dışında kalan din adamlarının hepsi yaşlıdır. Kiril bir gece odasına döndüğünde saçları erkek gibi kısa kesilmiş bir Müslüman Arnavut kızı Zamira (Labina Mitevska) ile karşılaşır. Kız çok korkmuş ve panik içindedir; çünkü Hıristiyan bir çobanı öldürdüğü iddia edilmektedir ve çobanın silahlı akrabaları onun peşindedir. Genç rahip, kızı kendi koruması altına alır. Bosna’da sürmekte olan savaş Makedonya’ya sıçramamıştır ama etnik ve dini gruplar arasında sürekli bir gerilim vardır.

Ertesi gün, silahlı Hıristiyan çeteciler kızı yakalamak amacıyla gelirler ve çevreyi didik didik ararlar, ancak aradıklarını bulamazlar. Kendi kiliselerine bile saygı göstermezler, hatta kiliseyi kuşatırlar. Zamira’yı Kiril’in odasında yakalayan başrahip, ikisini de manastırdan kovar. Başrahip, Kiril’e ayrılırken sert bir tokat atar ve ardından ona sarılır. Bu tokat, kuralları çiğnediği için atılmıştır, ancak sarılması da insanca davranıp bir mazlumu koruduğu içindir. Gizlice kuşatmayı aşan çift Üsküp’e gitmeyi planlar. Kiril artık konuşmaya başlamıştır, ancak hala birbirlerinin dilini anlayamazlar. Bir süre sonra dağlarda, kızın büyükbabası ve onun silahlı adamlarına yakalanırlar. Arnavut büyükbaba, Zamira’yı önce acımasızca döver; çünkü bu davranışın yeni bir savaşa yol açabileceğini düşünmüştür. Sonrasında ise adamlarından biri Zamira’yı sırtından makineli tüfekle vurarak öldürür.

İkinci bölüm, “Yüzler”, Londra’da yaşayan ve bir basın ajansında fotoğraf editörü olarak çalışan Anne’nin (Katrin Cartlidge) hikâyesiyle açılır. Aynı ajansta çalışan ve Pulitzer ödüllü başarılı bir fotoğrafçı olan Makedon Aleksander (Rade Serbedzija) ile aşk hayatı yaşamaktadır. Bu sırada ayrı yaşadığı kocası Nick’ten (Jay Villiers) boşanmayı düşünmektedir. Sevgilisi, ona ısrarla birlikte Makedonya’ya yerleşip orada yaşamayı teklif eder. Kocasından hamile olan Anne ise bu konuda kararsızdır. Bir gün kocasıyla buluştuğu restoranda çıkan bir olay sonucu bir psikopatın silahından çıkan kurşunlardan biri de restorandaki birçok insanın yanı sıra kocasına isabet eder. Kocasının ölümüyle sonuçlanan bu beklenmedik olay Anne’in seçim yapmasını kolaylaştırır.

Filmin üçüncü ve son bölümü olan “Fotoğraflar”, sürekli savaş fotoğrafları çekmekten yorulmuş olan fotoğrafçı Aleksander’ın 16 yıldır görmediği memleketi Makedonya’daki köyüne döndüğünü sahneyle açılır. Geçen zaman içinde doğduğu bu topraklarda çok şeyler değişmiştir, köy Müslüman ve Hıristiyan kesimleri olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Geceyi harap ve terkedilmiş olan kendi eski evinde geçirir. Ertesi sabah akrabaları ve eski arkadaşlarıyla bir araya gelir. Onlardan biri de, ilk bölümde kiliseyi basan çetecilerin arasında olan Mitre’dir (Ljupco Bresliski). Alex, çocukluk arkadaşlarının artık birbirlerine düşman olduklarını öğrenir. Eski sevgilisi Hana’nın (Silvija Stojanovska) da Arnavut ve Müslüman olduğu için dışlanmış olduğunu öğrenir. Evlenip boşanmış, bir de kızı olmuştur. Bu kız aslında ilk bölümde öldürülen kızdır. Köyün Müslüman kesimine geçerek sevdiği kadın Hana’nın evine gider, Hana’nın babası, yani ilk bölümde torunu Zamira’yı döven ve öldürten adam kendisini misafir eder ama diğerleri ona soğuk hatta düşmanca davranırlar.

Alex’in kuzeni Bojan’ın (Ilko Stefanovski) bir Arnavut kızı (bu kız ilk bölümdeki Zamira’dır) tarafından öldürülmesiyle gruplar arasında çatışma resmen başlar. Hristiyan çeteciler cinayetten sorumlu tuttukları Zamira’yı yakalarlar. Hana’nın ricası üzerine Alex, Zamira’nın tutsak edildiği ağıla giderek onu kurtarır. Birlikte uzaklaşırlarken arkalarından ateş eden diğer kuzeni Zdrave’nin kurşunları Alex’i öldürür, Zamira kaçar. Alex hayatı pahasına eski aşkı Hana’nın kızını kendi akrabalarından kurtarmış olur. Döngü tamamlanır, ilk bölümün başlangıcına dönülür, Zamira o civarda gördüğü bir manastıra sığınır. Alex’in ölmeden önce birkaç kez dile getirdiği gibi yağmur yağar.

Film, zaman ve mekân değişse de çatışmanın sürekli olduğunu ve insanların bundan mustarip olduğunu gözler önüne serer. Filmde de geçtiği üzere “zaman asla ölmez ve düz bir çember değildir” önermesinde bulunsa da yönetmen olay örgüsü ilerlerken bu önermeyi yer yer kırar.

Yağmurdan Önce, savaş ve çalkantı döneminde çıplak gerçekleri taraf seçmeksizin gözler önüne seren, güçlü kurgusu ve görselliğiyle öne çıkan bir film.