Wes Anderson · Jason Schwartzman, Edward Norton, Scarlett Johansson · PG-13 · 1h 45m
Wes Anderson’ın “Asteroit Şehir”i, yönetmenin önceki işlerini tanımlayan tuhaflık ve cazibeyi yakalamaya çalışan, ancak seyirciyi büyülemek yerine, monoton bir hikâye anlatımı yaklaşımına yenik düşerek sıkıcı hale gelen bir film olarak karşımıza çıkıyor. Filmin tekrar eden doğası seyirciyi hikayeye dahil edemiyor ve sonuçta cansız bir sinema deneyimine yol açıyor.
Wes Anderson’ın 1955 Amerika’sında geçen filmi, siyah-beyaz bir TV belgeseli olarak açılıyor, ardından canlı ve görsel açıdan çarpıcı renkli bir sunuma geçiyor. Bryan Cranston tarafından anlatılan belgesel, Carter Earp tarafından yazılan “Asteroit Şehir” adlı tiyatro oyununun hikayesini anlatıyor. Oyun, fütüristik icatlara sahip yetenekli gençler için bir Uzay Kampına ev sahipliği yapan bir meteor çarpışma alanında geçiyor. Hükümetin icatlarını çalma planları yaptığı sırada, zeki genç karakterler kişisel dramlar ve bağlantılar arasında geziniyorlar. Aynı zamanda, savaş fotoğrafçısı Augie Steenback, kayınpederi Stanley ve kederli Steenback çocuklarının yaşadığı dram da ortaya çıkıyor. Beklenmedik bir uzay aracıyla karşılaşmaları hayatlarını daha da karmaşıklaştırırken, birbirlerinin arkadaşlığında teselli ve anlayış buluyorlar.
Film, hızla bıktırıcı hale gelen tekrarlayan bir kalıpla ilerliyor. Anderson, yeni bakış açıları veya sürprizler sunmadan benzer sekansları ve görsel motifleri tekrarlayarak kalıplaşmış bir yapıya güveniyor gibi görünüyor. Anlatıdaki bu çeşitlilik eksikliği filmin durağan ve öngörülebilir hissettirmesine neden oluyor ve izleyicilerin daha dinamik bir şeylere özlem duymasına yol açıyor.
Monoton anlatı yapısına ek olarak, “Asteroit Şehir” tempo ve gerilim eksikliğinden muzdarip. Film bir ivme duygusu oluşturup bunu sürdüremiyor, bu da yavaş ve ağır ilerleyen bir izleme deneyimine yol açıyor. Sahnelerin çok uzun sürmesi, daha sıkı bir kurguyla daha etkili olabilecek anların sürüncemede kalmasına neden oluyor. İyi tanımlanmış bir dramatik arkın ya da net bir aciliyet duygusunun yokluğu, genel bir uyuşukluk hissine katkıda bulunuyor ve seyirciyi hikayenin ilerleyişinden kopuk ve ilgisiz bırakıyor.
Filmin monotonluğuna katkıda bulunan bir diğer unsur da az gelişmiş ve zayıf yazılmış karakterler. Anderson ilginç ve eksantrik karakterleriyle tanınsa da, “Asteroid Şehri” bu konuda yetersiz kalıyor. Filmi dolduran bireyler derinlikten yoksun ve gerçek bir ilgi ya da duygusal yatırım uyandırmakta başarısızlar. Karakterler Anderson’ın görsel stilinin birer aracı haline geliyor ve onları ilgi çekici kılabilecek karmaşıklık ve nüanstan yoksun kalıyorlar. Sonuç olarak, karakter gelişiminin eksikliği filmin genel monoton tonuna katkıda bulunuyor ve seyircinin ekranda gelişen hikayeyle bağlantı kurmasını veya onu önemsemesini zorlaştırıyor.
Anderson’ın “The Grand Budapest Hotel” ve “The Isle of Dogs” gibi önceki başarılı filmleriyle karşılaştırıldığında, “Asteroit Şehir” yaratıcılık ve yenilik açısından sınıfta kalıyor.
Anderson’ın “The Grand Budapest Hotel” ve “The Isle of Dogs” gibi önceki başarılı filmleriyle karşılaştırıldığında, “Asteroit Şehir” yaratıcılık ve yenilik açısından sınıfta kalıyor. Anderson’ın kendine özgü görsel tarzı hâlâ mevcut olsa da, yeni veya heyecan verici bir şey sunmadan önceki işlerinin bir tekrarı gibi hissettiriyor. Film sınırları zorlayamıyor ya da yeni hikaye anlatımı yaklaşımları veya yaratıcı görsellerle seyirciyi şaşırtamıyor. Sonuç olarak, monotonluğu daha da güçlendiren bir kalıba giriyor ve nihayetinde izleyicilerin ilgisini çekmeyi başaramıyor.
“Asteroit Şehir “de Wes Anderson’ın kendine özgü tuhaflığı ve cazibeyi yakalama çabası, tekdüze bir hikaye anlatımı yaklaşımı nedeniyle boşa çıkıyor. Tekrarlayan anlatı yapısı, tempo ve gerilim eksikliği, az gelişmiş karakterler ve yaratıcılık için kaçırılan fırsatların hepsi genel bir sıkıcılık hissine katkıda bulunuyor. Anderson’ın önceki başarılı filmleriyle kıyaslandığında, “Asteroid Şehri “ndeki çeşitlilik ve heyecan eksikliği belirginleşiyor ve izleyicileri daha büyüleyici bir sinema deneyimi özlemiyle baş başa bırakıyor.
