Ruben Östlund · Harris Dickinson, Charlbi Dean, Dolly de Leon, Woody Harrelson · R · 2h 27m
2017’de çektiği The Square ile Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünün sahibi olan Ruben Östlund, 5 yıl sonra yine kara mizah türünde olan Triangle of Sadness ile beyazperdeye döndü. Film geçtiğimiz sene Cannes Film Festivali’nde yönetmene ikinci Altın Palmiye’sini kazandırdı.
Yönetmen filmi üç parçaya bölmüş ve kapitalizm eleştirisini her parçada farklı açılardan işlemiştir. Film modellik yaparak hayatını kazanmaya çalışan Carl ile sosyal medya fenomeni olan Yaya’nın ilişkisi üzerinden ilerlemektedir.
İlk bölüm olan Carl ve Yaya’da çiftin şık bir restoranda hesap üzerine tartışması ve bu tartışmanın uzaması önemli bir yer tutmaktadır. İçine girdikleri tartışma güven sorunu ve toplumsal cinsiyet rolleri gibi konular üzerine düşünmeye sevk etmektedir. Tartışmanın fazlasıyla uzun tutulduğu ve hatta sakız gibi uzadığı da söylenebilir ama bunun yönetmenin bilinçli bir tercihi olduğu da açıktır.
Filmin ikinci bölümü olan Yat, bir cruise gemisi seyahatinde burjuva üst sınıfın eğlence içindeyken ne denli bir bataklığa girdiklerini resmetmektedir. Bu bölümde filmin ağırlık merkezi Carl ve Yaya çiftinden burjuvaziye kaymaktadır. Bu seyahate Yaya’nın bir reklam anlaşması karşılığı ücretsiz katılmaktadırlar ve seyirciyle birlikte aristokrat ve hiper zengin sınıfı seyirciyle birlikte gözlemleme imkânları doğmuştur. Güvertede çalışan bir işçiyi zorla havuza sokturan bir kadın, patlayıcı maddelerin satışına yönelik BM düzenlemesinden sonra kârının düşmesinden yakınan bir silah tüccarı, tuhaf bir Rus oligark, aşırı zengin ama özgüvensiz bir yazılımcı gibi birçok insanı da aynı gemi içinde görebilmekteyiz. Bu bölüm kapitalist dünyada herkesin aynı gemide olduğunu gözler önüne sermektedir. Kaptan yemeği sahnesinde geminin alkolik ve komünist kaptanı Thomas (Woody Harrelson) Rus oligarkla girdiği atışmaya girmekte ve birbirlerine Marx’tan, Lenin’den, Thatcher’dan, Kennedy’den birtakım sözler savurmaktadır. Yemek devam ederken fırtınadan dolayı gemi alabora olmanın kıyısından dönmektedir ve burjuva sınıfı en steril hallerinden en ilkel hallerine dönüşmektedir.
Filmin üçüncü ve son bölümü olan Ada’da ise lüks bir yatın içindeki zengin sınıfıyla birlikte alabora olmasıyla hiyerarşinin alt üst olduğu ve tepetaklak ilişkiler yumağı içinde kalan insanların yaşam mücadelesini gözler önüne sermektedir. Kaynakların tabiatla sınırlı olduğu bir durumda Asyalı bir temizlik işçisi kadın yetenekleriyle, hayatta kalmak için paradan başka yöntem bilmeyenlerin arasında sıyrılarak hiyerarşinin en tepesine oturuyor. Ancak, bu bölümdeki toplumsal eleştirinin biraz didaktik bir hal aldığı ve diyaloglar üzerinden işleyen parodinin dozunun kaçtığı söylenebilir.
Film için genel bir değerlendirme yapacak olursak, birinci bölümde başlayan kişisel ilişkiler ikinci bölümde toplumsal ve sınıfsal bir bakışa evirilmekte ve politik bir anlam kazanmaktadır. Üçüncü ve son bölümde ise her şeyin tepetaklak olduğu bir düzende parodinin de dozunun kaçmasıyla film etkileyiciliğini ve çarpıcılığını biraz kaybetmektedir. Yine de Triangle of Sadness günümüz kapitalist sistemi için fazlasıyla geçerli şeyler söylemeyi ihmal etmeyen bir film olarak tanımlanabilir.
