Todd Field · Cate Blanchett, Noémie Merlant, Nina Hoss · R · 2h 38m
Todd Field’ın yeni filmi “Tár”, Cate Blanchett’in canlandırdığı ünlü orkestra şefi ve besteci Lydia Tár’ın hayatını konu alıyor. Görünüşte her şeye sahip olan bir kadının hayatını inceleyen film aynı zamanda izleyicileri korku ve paranoya dolu bir dünyaya sürüklüyor.
Lydia’nın hayatı, kendisinin canlandırdığı Adam Gopnik’in Manhattan’daki bir sahnede onunla yaptığı röportajla izleyiciye tanıtılır. Lydia’nın özgeçmişi etkileyicidir, zaferlerle doludur ve mesleğinin zirvesine yerleştirilmiştir. Ancak filmin odaklandığı şey Lydia’nın yükselişi değildir. Bunun yerine, izleyicilere onun düşüşü gösterilir ve Field bunu korku unsurlarıyla ustalıkla tasvir eder.
Film boyunca Field, Lydia’nın yoluna kehanetler ve ipuçları serpiştirerek izleyicinin Lydia’nın kurban mı yoksa canavar mı olduğunu sorgulamasına neden olur. Lydia’nın karizması çok güçlü ve gücü kontrolsüzdür. Lydia şüphesiz başkalarına ilham verebilecek muazzam bir müzisyen olsa da, filmin objektif bir şekilde tasvir ettiği gibi, ihanet etme ve gaz verme yeteneğine de sahiptir. Field, Lydia’nın düşüşünü gözlemlerken tarafsızlıktan ödün vermiyor ama merhametini de esirgemiyor. “Tár” estetik mükemmelliğin günlük bir beklenti olduğu nadir bir kültürel alanda geçiyor ve bu da onu düşündürücü ve görsel olarak çarpıcı bir film yapıyor.
Ancak Lydia’nın yeteneği, nihayetinde kusurları tarafından gölgelenir. Field, Lydia’nın kişiliğindeki zehirli unsurları yavaş yavaş ortaya çıkarır ve bu da şok edici ve trajik bir finale yol açar. Film ilerledikçe, kahramanın sadece koşulların kurbanı değil, aynı zamanda korkunç eylemlerin de faili olduğu da anlaşılır. Yıkıcı olduğu kadar öngörülemez ve büyüleyici, karmaşık, çok yönlü bir karakterdir. Karakterin seyirci üzerindeki bu reddedilemez karizması ve ikna ediciliğinde Blanchett’in kusursuz performansı göz ardı edilemez.
“Tár” birçok açıdan güç ve onun yozlaştırıcı etkisi üzerine bir çalışma. Lydia’nın klasik müzik dünyasının zirvesine yükselişi ona yenilmezlik hissi vermiştir ve otoritesini etrafındakileri manipüle etmek ve kontrol etmek için kullanır. İlişkileri gerilim ve kızgınlıkla doludur ve orkestra ve kişisel hayatı üzerindeki hakimiyetini sürdürmek için mücadele eder. Bu anlamda film, hırsın zehirliliği ve kontrolsüz egonun tehlikeleri üzerine bir yorum olarak görülebilir.
Field’ın kusursuz yönetmenliği, filmin gerilimini ve atmosferini hassasiyetle yakalıyor.Florian Hoffmeister’ın hikayeye hakim olan tedirginlik ve klostrofobi hissini yansıtan sade, minimalist sinematografisi de aynı derecede çarpıcı. Hildur Guðnadóttir’in bestelediği film müziği akıldan çıkmayacak güzellikte ve filme ek bir duygusal derinlik katıyor.
Genel olarak, “Tár” karmaşık temaları zeka ve sanatsal bir yaklaşımla irdeleyen usta işi bir sinema eseri. Güç, ahlak ve insan doğasıyla ilgili zor sorularla boğuşan zorlu bir film. Ancak son jeneriğin ardından uzun süre akılda kalan, son derece ödüllendirici bir deneyim.
Sonuç olarak, “Tár” seyirciyi dehşet ve paranoya dolu bir dünyaya sürükleyen tüyler ürpertici ve zarif bir sanat eseri. Field’ın psikolojik üslubu ve Blanchett’in performansı, filmi karmaşık ve güçlü bir kadının karakter çalışmasına ilgi duyan herkes için izlenmesi gereken bir film haline getiriyor.
